Musa Anter 1918 yılında doğdu. Kendi deyimiyle; Kürdistan Türkiyenin en geri bölgesidir;
Mardin Kürdistanın en geri ilidir; Nusaybin Mardinin en dertli ilçesidir; Stêlîe, Nusaybinin en fakir nahiyesidir; Zıvıngê, Stêlîenin en geri kalmış köyüdür.
İşte Anter bu köyün iki nolu mağarasında dünyaya gelir. Bu köy Anterin dünyasıdır. Köyde su
yoktur, ancak kış geldiğinde yağmur suları sarınçlara dolar yaz boyunca bu su içilirdi. Anter
büyüdükçe isyanı artar. Cumhuriyet her köşeye bir jandarma koymuştur. Anterin babası erken
öldüğünden annesi bir yerde köyün muhtarı gibidir. Köye memurlar, tahsildarlar gelmektedir.
Fakat bu tahsildarların konuştuğu dili kimse bilmemektedir. Hele hele jandarma geldimi, kimse
onların ne istediğini dahi anlıyamazdı. Anterin annesi bu durum karşısında çareyi oğlunu
okutmakta bulur. Anter bilge anasının sözüne uyar 1927 senesinde Kercavsa bugünkü adıyla
Gercüşe okumaya gelir. Okul müdürü Anteri misafir talebe olarak kabul eder. Okul kapanınca,
Anter köyüne döner. Bildiği birkaç Türkçe kelime annesi için koca mushaflara eşdeğerdir. Buna
en çok annesi sevinir. Çünkü oğlu Türkçe öğrenmiştir ve yaz boyunca jandarmadan azar
işitmeyecektir.
Genç Cumhuriyet ise varlığını bölgede hisettirmeye çalışmaktadır. Yatılı okullara ağırlık verilir
ilkin. Laikliği getireceğim diyerek medreseleri kapatarak, önce cılız da olsa Arapça Kürtçe olan
eğitim, yerini Türkçe- Arapçaya bırakır. Devletin dili olan Türkçe, Allahın dili olan Arapça ile
mükemmel bir birlik sağlar! Yatılı okullardan biri de Mardinde açılır. Anter bu okulun ilk
öğrencilerindendir. Bu okullar Anterin deyimiyle, Aşiret Mekteplerinin devamıydılar.
Anter bu okulda beş yıl okur. Musa Anter gözlerini dünyaya açtığından itibaren babası hep hastadır, yerdedir. Kendisine Sen bugünkü politik ve edebi hüviyetini nerden aldın diye sorduklarında, Anter, Okur yazar olmayan annemden aldım derdi.
Mardinden sonra Musa Anteri Adana beklemektedir. Yaş 14tür. Adana Musa Anter için
bugüne kadar gördüğü en büyük şehirdir. Anter burada orta ve liseye başlar.
Adanada öğrenciler üçe ayrılır: Görür; gündüzlü, yatılı ve parasız yatılı... Gündüzlüler Adana,
paralı yatılılar, civar vilayetler, parasız yatılılar Kürt illerinden, Suriye, Hatay ve Afganistandan
gelenlerdir. Yıl 1938dir. Türkiyenin Hatay bizim, Suriyenin Hatay Türkiyenin değil bizimdir
iddialarının yoğunluk kazandığı bir ortam vardır ve Dersimde, Kutu deresinden su yerine kanın
geldiği haberleri dilden dile yayılmaktadır.
1941 yılına kadar Anter Adanadadır. Bundan sonra İstanbul yılları başlayacaktır. İstanbul,
Adana - Mardin kadardır. Anter İstanbulda felsefe öğrenimine başlar. Birçok Kürt öğrenciyle
tanışır. Ancak bunlar arasında biri vardır ki, Anter bu kişiyi hep sevgiyle anacaktır: Faik Bucak.
Kendi halince Kürtçe şiirler yazan Faik Bucakın etkisiyle Anter felsefe öğrenimini yarıda
bırakarak, Hukuk Fakültesine kaydını yaptırır. Bir süre sonra da şair Abdurahim Zapsu ile tanışır.
Zapsunun kızı ile 11 Aralık 1944 yılında evlenir. Evliliğiyle Kürt geleneklerini sürdüren Musa
Anter, 18 Ağustos 1945te doğan büyük oğluna babasının adı olan Anteri verir. Üç yıl sonra da
18 Ekim 1948de Musa Anterin bir kızı olur. Ona da halasının adı olan Reşê adını koyar. Üçüncü oğlu Dicle ise 30 Mart 1950de dünyaya gelir. 30 Martın Musa Anter için önemi büyük.
Öğrenciler her yıl İstanbulda Dicle Gecesi düzenlemektedirler. Diclenin doğumu böyle bir
geceye rastlıyor. Gecede müjdeyi alan Musa Anter eline mikrofonu alarak, oğlunun adını ithaf
ettikten sonra Melaye Cizîrênin Feyzimiz Nil gibidir, ama biz Dicle ve Fırattız dizesini okur.
Her zaman olduğu gibi o tarihte de karanlık olmayan güçler onu takip ederler. Hatta MİTin
onunla ilgili raporunda, Musa Anterin İstanbuldaki evi, bir nevi Kürdistan Büyükelçiliğidir.
Dicle Talebe Yurdu
İstanbulda Kürt öğrenciler perişandır. Anter Dicle Talebe Yurdunu açma girişimi içindedir.
Yurdun başkanı Remzi Bucaktır. Bir tüzük yazılır ve çalışmalara başlanır. İlkler belirlenir ve
herkes bayrak ve silah üzerine yemin eder. Beyaz, kırmızı, yeşil ve kırmızının üzerinde sarı
güneş şekli olan bir bayrak da eksik olmaz bu yemin töreninde. Beyaz barışı, kırmızı kan ve
ihtilali, yeşil Kürt coğrafyasının bereketini imgeler. Örgütün adı ise Kürtleri Kurtarma Cemiyeti
Örgüt tamam ama yayın organı eksik.Yayın organı Dicle Kanağıdır.
Musa Anter 1937, 1959, 1963 yıllarının türlü tezgahlarından geçtikten sonra bir de bakar ki bir
parti kurulmuş: Türkiye İşçi Partisi. Partinin başkanı Mehmet Ali Aybardır. Yönetim kurulunda ise
Behice Boran ve Sadun Eren gibi isimler vardır. Parti bir nevi enstitü gibi çalışıyor. Musa
Anterde Kürt Sorunu ile ilgili seminerler veriyor. 1965 yılında TİP seçimlere giriyor. Musa
Anterinde aday olması isteniyor. Musa Anter her ne kadar, Ben yeni hapisten çıktım olmaz
diyorsa da Tarık Ziya Ekinci ve Nihat Sargın ısrar ediyorlar. Anter milletvekili adayı oluyor.
Oluyor ama hapisten yeni çıkmış, parası yok. Derken Şahap Balcıoğlundan bir haber alıyor.
Aldığı haber sevindiricidir. Musa Anterin cezaevinde yazdığı Birina Reş adlı piyesi İsveçte
tercüme edilmiş ve bir ressam oyunun tasvirlerine göre tablolar çizmiştir. Anterin eline
üçbinbeşyüz lira geçer. Bu sefer başka bir sorun ortaya çıkar. Anterin yerine yakın arkadaşı
Canip Yıldırım liste başına getirilir. Hoppala der Anter ve sabahleyin bağımsız aday olarak
seçime katılır. Seçim sonuçlanır Türkiye genelinde hiçbir aday Anter kadar oy almamıştır.
Anter TİP'le ilişkisini kesmemiştir, ta ki 1971 yılında tutukluluğuna kadar. 1970te başlar
tutukluluk dönemi
....Ziverbey Köşkünde ağır işkencelerden geçer.....
Sonra Diyarbakır DDKO davası... Sonra köye çekiliş... Sonra 20 Aralık 1979da Mardinde
gözaltı...
Sonra 12 Eylül... Sonra son tutukluluk...
Yıl 1990 Diyarbakır E Tipi Cezaevi 35. koğuş... Hapisler, sürgünler, gözaltılar, tehditler ve 21
Eylül 1992, günlerden pazartesi ve kurşunlar...
Diyarbakır'da gözü kanlı jitemcilerin haince saldırısı sonucu 22 Eylül 1992 tarihinde hayata
gözlerini yumdu apé musa...
Allah rahmet eylesin... Hep gönlümüzde yaşadı ve yaşayacak...
Denilebilir ki Musa sen kim, bu anılarında geçen zatlar kim! Amma bence bu soru yerinde
değildir. Çok kere fakir bir adam bir define bulur veya loto-toto'dan para kazanır ve aniden
zengin olur. İşte ben de Zıvıng'ın mağaralarından aleme çıkınca o fakir gibi tesadüfen ve de
şans mahsülü değerli şahsiyetlerle tanıştım. İşte bu anılarım, bulduğum bu definelerin
mahsülüdür.
-Musa Anter-
Hep gönlümüzde yaşadı ve yaşayacak...
Hatıralarım I - Avesta Yayınları - Musa Anter Bütün Eserleri Dizisi
Hatıralarım II - Yön Yayıncılık / Ropörtaj-Belge-Anı-Biyografi Dizisi
Kımıl
Vakainame
Birina reş (Kara Yara
Mardin Kürdistanın en geri ilidir; Nusaybin Mardinin en dertli ilçesidir; Stêlîe, Nusaybinin en fakir nahiyesidir; Zıvıngê, Stêlîenin en geri kalmış köyüdür.
İşte Anter bu köyün iki nolu mağarasında dünyaya gelir. Bu köy Anterin dünyasıdır. Köyde su
yoktur, ancak kış geldiğinde yağmur suları sarınçlara dolar yaz boyunca bu su içilirdi. Anter
büyüdükçe isyanı artar. Cumhuriyet her köşeye bir jandarma koymuştur. Anterin babası erken
öldüğünden annesi bir yerde köyün muhtarı gibidir. Köye memurlar, tahsildarlar gelmektedir.
Fakat bu tahsildarların konuştuğu dili kimse bilmemektedir. Hele hele jandarma geldimi, kimse
onların ne istediğini dahi anlıyamazdı. Anterin annesi bu durum karşısında çareyi oğlunu
okutmakta bulur. Anter bilge anasının sözüne uyar 1927 senesinde Kercavsa bugünkü adıyla
Gercüşe okumaya gelir. Okul müdürü Anteri misafir talebe olarak kabul eder. Okul kapanınca,
Anter köyüne döner. Bildiği birkaç Türkçe kelime annesi için koca mushaflara eşdeğerdir. Buna
en çok annesi sevinir. Çünkü oğlu Türkçe öğrenmiştir ve yaz boyunca jandarmadan azar
işitmeyecektir.
Genç Cumhuriyet ise varlığını bölgede hisettirmeye çalışmaktadır. Yatılı okullara ağırlık verilir
ilkin. Laikliği getireceğim diyerek medreseleri kapatarak, önce cılız da olsa Arapça Kürtçe olan
eğitim, yerini Türkçe- Arapçaya bırakır. Devletin dili olan Türkçe, Allahın dili olan Arapça ile
mükemmel bir birlik sağlar! Yatılı okullardan biri de Mardinde açılır. Anter bu okulun ilk
öğrencilerindendir. Bu okullar Anterin deyimiyle, Aşiret Mekteplerinin devamıydılar.
Anter bu okulda beş yıl okur. Musa Anter gözlerini dünyaya açtığından itibaren babası hep hastadır, yerdedir. Kendisine Sen bugünkü politik ve edebi hüviyetini nerden aldın diye sorduklarında, Anter, Okur yazar olmayan annemden aldım derdi.
Mardinden sonra Musa Anteri Adana beklemektedir. Yaş 14tür. Adana Musa Anter için
bugüne kadar gördüğü en büyük şehirdir. Anter burada orta ve liseye başlar.
Adanada öğrenciler üçe ayrılır: Görür; gündüzlü, yatılı ve parasız yatılı... Gündüzlüler Adana,
paralı yatılılar, civar vilayetler, parasız yatılılar Kürt illerinden, Suriye, Hatay ve Afganistandan
gelenlerdir. Yıl 1938dir. Türkiyenin Hatay bizim, Suriyenin Hatay Türkiyenin değil bizimdir
iddialarının yoğunluk kazandığı bir ortam vardır ve Dersimde, Kutu deresinden su yerine kanın
geldiği haberleri dilden dile yayılmaktadır.
1941 yılına kadar Anter Adanadadır. Bundan sonra İstanbul yılları başlayacaktır. İstanbul,
Adana - Mardin kadardır. Anter İstanbulda felsefe öğrenimine başlar. Birçok Kürt öğrenciyle
tanışır. Ancak bunlar arasında biri vardır ki, Anter bu kişiyi hep sevgiyle anacaktır: Faik Bucak.
Kendi halince Kürtçe şiirler yazan Faik Bucakın etkisiyle Anter felsefe öğrenimini yarıda
bırakarak, Hukuk Fakültesine kaydını yaptırır. Bir süre sonra da şair Abdurahim Zapsu ile tanışır.
Zapsunun kızı ile 11 Aralık 1944 yılında evlenir. Evliliğiyle Kürt geleneklerini sürdüren Musa
Anter, 18 Ağustos 1945te doğan büyük oğluna babasının adı olan Anteri verir. Üç yıl sonra da
18 Ekim 1948de Musa Anterin bir kızı olur. Ona da halasının adı olan Reşê adını koyar. Üçüncü oğlu Dicle ise 30 Mart 1950de dünyaya gelir. 30 Martın Musa Anter için önemi büyük.
Öğrenciler her yıl İstanbulda Dicle Gecesi düzenlemektedirler. Diclenin doğumu böyle bir
geceye rastlıyor. Gecede müjdeyi alan Musa Anter eline mikrofonu alarak, oğlunun adını ithaf
ettikten sonra Melaye Cizîrênin Feyzimiz Nil gibidir, ama biz Dicle ve Fırattız dizesini okur.
Her zaman olduğu gibi o tarihte de karanlık olmayan güçler onu takip ederler. Hatta MİTin
onunla ilgili raporunda, Musa Anterin İstanbuldaki evi, bir nevi Kürdistan Büyükelçiliğidir.
Dicle Talebe Yurdu
İstanbulda Kürt öğrenciler perişandır. Anter Dicle Talebe Yurdunu açma girişimi içindedir.
Yurdun başkanı Remzi Bucaktır. Bir tüzük yazılır ve çalışmalara başlanır. İlkler belirlenir ve
herkes bayrak ve silah üzerine yemin eder. Beyaz, kırmızı, yeşil ve kırmızının üzerinde sarı
güneş şekli olan bir bayrak da eksik olmaz bu yemin töreninde. Beyaz barışı, kırmızı kan ve
ihtilali, yeşil Kürt coğrafyasının bereketini imgeler. Örgütün adı ise Kürtleri Kurtarma Cemiyeti
Örgüt tamam ama yayın organı eksik.Yayın organı Dicle Kanağıdır.
Musa Anter 1937, 1959, 1963 yıllarının türlü tezgahlarından geçtikten sonra bir de bakar ki bir
parti kurulmuş: Türkiye İşçi Partisi. Partinin başkanı Mehmet Ali Aybardır. Yönetim kurulunda ise
Behice Boran ve Sadun Eren gibi isimler vardır. Parti bir nevi enstitü gibi çalışıyor. Musa
Anterde Kürt Sorunu ile ilgili seminerler veriyor. 1965 yılında TİP seçimlere giriyor. Musa
Anterinde aday olması isteniyor. Musa Anter her ne kadar, Ben yeni hapisten çıktım olmaz
diyorsa da Tarık Ziya Ekinci ve Nihat Sargın ısrar ediyorlar. Anter milletvekili adayı oluyor.
Oluyor ama hapisten yeni çıkmış, parası yok. Derken Şahap Balcıoğlundan bir haber alıyor.
Aldığı haber sevindiricidir. Musa Anterin cezaevinde yazdığı Birina Reş adlı piyesi İsveçte
tercüme edilmiş ve bir ressam oyunun tasvirlerine göre tablolar çizmiştir. Anterin eline
üçbinbeşyüz lira geçer. Bu sefer başka bir sorun ortaya çıkar. Anterin yerine yakın arkadaşı
Canip Yıldırım liste başına getirilir. Hoppala der Anter ve sabahleyin bağımsız aday olarak
seçime katılır. Seçim sonuçlanır Türkiye genelinde hiçbir aday Anter kadar oy almamıştır.
Anter TİP'le ilişkisini kesmemiştir, ta ki 1971 yılında tutukluluğuna kadar. 1970te başlar
tutukluluk dönemi
....Ziverbey Köşkünde ağır işkencelerden geçer.....
Sonra Diyarbakır DDKO davası... Sonra köye çekiliş... Sonra 20 Aralık 1979da Mardinde
gözaltı...
Sonra 12 Eylül... Sonra son tutukluluk...
Yıl 1990 Diyarbakır E Tipi Cezaevi 35. koğuş... Hapisler, sürgünler, gözaltılar, tehditler ve 21
Eylül 1992, günlerden pazartesi ve kurşunlar...
Diyarbakır'da gözü kanlı jitemcilerin haince saldırısı sonucu 22 Eylül 1992 tarihinde hayata
gözlerini yumdu apé musa...
Allah rahmet eylesin... Hep gönlümüzde yaşadı ve yaşayacak...
Denilebilir ki Musa sen kim, bu anılarında geçen zatlar kim! Amma bence bu soru yerinde
değildir. Çok kere fakir bir adam bir define bulur veya loto-toto'dan para kazanır ve aniden
zengin olur. İşte ben de Zıvıng'ın mağaralarından aleme çıkınca o fakir gibi tesadüfen ve de
şans mahsülü değerli şahsiyetlerle tanıştım. İşte bu anılarım, bulduğum bu definelerin
mahsülüdür.
-Musa Anter-
Hep gönlümüzde yaşadı ve yaşayacak...
Hatıralarım I - Avesta Yayınları - Musa Anter Bütün Eserleri Dizisi
Hatıralarım II - Yön Yayıncılık / Ropörtaj-Belge-Anı-Biyografi Dizisi
Kımıl
Vakainame
Birina reş (Kara Yara